Web Sitemiz Yeni Tasarımı İle Sizlerle...

Psikodrama: Yaşadığını Hissetmek

Bir grup psikoterapi tekniği olan psikodrama; J.L.Moreno’nun temellerini attığı yaygın olarak kullanılan felsefe, kuram ve teknikler bütünüdür. Grekçe Psyche(ruh) ve drama (eylem) sözcüklerinden gelmektedir. Moreno’ya göre bu, insan varlığını ya da durumun gerçeğini dramatik yöntemlerle araştırmakta olan bir bilim dalıdır.

Gerçeğin aksiyonla yeniden keşfedilmesi olan psikodrama kaynağını insandaki üç önemli temel özellikten alır. Bunlar: Eylem, yaratıcılık ve spontanlıktır. İnsan eyleme dönük bir varlıktır. Spontanlık ve yaratıcılık arasındaki ilişki Moreno’nun şu benzetmesinde anlamını bulur:

 “Eğer kişi spontan ise ve yaratıcı değilse, bu samuray kılıcı taşıyan bir köylüye benzer; kılıcı kullanmasını bilmediği için kendini bile kesebilir.

Eğer kişi yaratıcı ama spontan değilse, bu kılıcı olmayan bir samuray savaşçısına benzer; kılıç olmadığı zaman bildikleri bir isine yaramaz”.

Psikodrama spontan bir biçimde yaşamını yeniden canlandırma –yaratıcılık- aracılığıyla günlük yaşamda farkına varamadığımız, pek de irdeleyemediğimiz ruhumuzda yaşadığımızın her şeyin bir tür eyleme dönüşmesidir.

Bu eyleme dönüşme; kişinin kendisi ve çevresiyle ileri düzeyde empati kurabilmesini, kazandırdığı farkındalık ile kendini ve çevresini daha yakından tanımasını ve var olan “gerçek” ini değiştirebileceğine ilişkin cesaret vermesi açısından son derece önemlidir.

Psikodrama canlandırma yaparken yazılı metinler kullanmaz, her şey kendiliğinden ilerler, amaç bir oyun sergilemek ve izleyenleri büyülemek de değildir. Her bir grup üyesi sahneye kendi yaşamını koyar, diğer üyeler ise bu yaşamın bir parçası olurlar.

Psikodrama’da bir kişinin, Protagonistsin (Protos:birinci, agon: savaşçı) aslında kendi yaşamından, kendi dünya görüşüne, karakterine ve yaşam tarzına göre düzenlenmiş olan, ama bütün grubun da kendi yaşantılarına göre katılıp rol aldığı bir oyunu sergiler.

Böylece Psikodrama’da her türlü çıkmazıyla, çelişkisiyle, acısıyla ve mutluluğuyla özgürleşen insan sahnelediği yaşantısı ile başkalarının özgürleşmesi yolundaki ilk taşları da yerine koymuş olur. Amaç yaşamını baştan yeniden kurgulamak ve aynı olguyu çeşitli roller içinde yeniden gözlemleyebilmektir.

Psikodramada çalışılmayacak, sahnelenemeyecek tek bir olgu bile yoktur. Birçok psikoterapi tekniğinin ulaşamadığı noktalara psikodrama büyük çabalar sarf etmeden kendiliğinden ulaşır. Psikodrama sahnesine rüyalar, kaygılar, tekrarlayan düşünceler, sanrılar, geleceğe ilişkin hayaller, kırgınlıklar, çatışmalar, mutluluklar ve hatta dejavular bile getirilebilir.

Psikodramanın bireye sunduğu en önemli fırsat –psikodramayı diğer terapi tekniklerinden ayıran temel fark- bireye söz konusu paylaşım ne olursa olsun yeniden yaşama olanağı sunmasıdır. Psikodrama sayesinde kişi her türlü olumlu ya da olumsuz yaşantısını yeniden yaşama cesareti gösterir, içinde bulunduğu grubun dinamiği ve yöneticinin ustalığı ile “gerçek”ini değiştirebileceğini görür ve isterse sahnede bu değişimi de yapabilir.

Sahneleme gerçek yaşamdaki değişikliğin bazen ilk adımını bazen şaşırtıcı biçimde tamamını oluşturur. Moreno bir yaşantıyı ikinci kez yaşamaya cesaret edilmesiyle ilgili şu görüşü savunmaktadır: ’İkinci kez yaşanan her gerçek, birinciden kurtuluştur.’’ Burada söz konusu olan kontrol ve güç mekanizmasının gelişmesidir.

Kendi yaşamımda birebir örneğini yaşamasam bu cümleyi kurarken tedirgin olur,”daha neler” diye geçirebilirdim içimden; fakat yaşamımda defalarca kez Psikodramanın bu etkisini yaşadım: Tekrarlayan kimi rüyalarımı artık görmediğimi, beni çıkmaza sürükleyen “gerçek”lerimin sahnede değiştirme cesareti gösterdiğimde kendiliklerinden dönüştüğünü ve daha onlarca örnek verebilirim.

Psikodrama’da, sistematik bir ‘’yeniden yaşama’’ etkinliği söz konusudur. Yaşantılardan kaçmak, en küçük bir “şey”i bile göz ardı etmek, farklı yöntemlerle yaşantılar arası geçiş sağlayarak ilkini yok saymak gibi yaklaşımlar psikodramaya uymaz. Psikodramada yaşantılara sahip çıkma ve yaşantıları yeniden yaşama cesareti gösterebilme çok önemlidir.

Bu yeniden yaşama süreci gerçek bir yaratıcılık ve spontanlıkla birleştiğinde seanslarca ulaşılmayan bir noktaya bir sahnede ulaşıldığına tanık olunur. Yönetici, protogonistin oluşturduğu sahnede psikodramada kullanılan yöntemleri ve özellikle temel teknikler olan; eşleme, rol değiştirme ve ayna tekniklerini protogonistin yönlendirdiği biçimde kullanır ve kişinin katarsis yaşamasına ve ağırlıklarından kurtulmasına olanak tanır.

Son olarak grubun büyüsünden de söz etmeden geçemeyeceğim. İnsanın üç temel ilişki kurma biçimi olan empati, tele ve tranferans, tüm ilişkilerde varlığını gösterir. Moreno, iki ya da daha fazla insan arasında ki ilişki biçimine tele süreci adını verir.

Tele bir an için karşılıklı olarak diğer kişinin iç dünyasını ve o anda kendisini nasıl hissettiğini, duruma göre de onun içinde bulunduğu yaşam koşullarını kendi içinde yaşaya bilmektir. Böylece tele tek yönlü bir empati değil, iç dünyaların karşılaşmasıdır. Kulağa efsanevi gibi gelen bu durum grup içinde bazen öylesine anlaşılır ve gözle görülür bir biçimde gerçekleşir ki grup üyeleri şaşkınlıklarını gizleyemez. Sahnelenen gerçeklerin altındaki iç dünyalar büyülü biçimde buluşur ve birbirine ulaşarak tedaviyi başlatır.

Psikodrama ile ilgili söylenecek sözlerin tükeneceğini sanmıyorum. Yaşamımda beni en çok büyüleyen yaşantı “psikodrama”yı sizlere tanıtmak, yaşayan biri olarak fikirlerimi paylaşmak istedim.

Psikodrama yaşamın bilgece yorumlanmasıdır demek yerinde olur sanırım ve her şeyden önemlisi psikodrama nefes aldığını insana hatırlatır yaşamın tüm koşuşturması içinde. İnsanın kavga ettiği ne varsa iyi ya da kötü arkadaşı oluverir birdenbire, unuttuğu şeyleri hatırlatır insana tılsımıyla. Dokunur kalplere, herkes bırakmışken tutuveririr kişi kendi elini. Nasıl bu kadar çok şey yaptığına yaşayanlar da şaşırır. Yanıtı tek cümledir aslında: Psikodrama; yaşadığını hissetmektir!

Leave Your Comments

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir